Not: Spoiler (oyun hakkında detaylı bilgi) içermez. Oynadığım en ama en iyi oyunlardan. O kadar heyecanla hazırlıyorum ki şu an yazımı, size anlatamam. It Takes Two ismi Türkçeye "İki Kişi Gerek" olarak çevrilebilir. Oyun tek kişi oynamak için uygun değil; iki kişi, hatta tam olarak sevgiliyle, eşle oynanacak bir oyun olarak tasarlanmış. Ama kesinlikle bir arkadaşınızla da oynamaktan çok büyük bir zevk alacağınıza eminim.

 



Oyun Hakkında Genel Bilgiler

It Takes Two, Hazelight Studious tarafından geliştirilen, 2021'in mart ayında piyasaya sürülen ve Electronic Arts tarafından yayınlanan aksiyon-macera tarzında bir oyun. Eşsiz bir anlatım tarzı ve işbirlikçi oyun deneyimi sunuyor Hazeligh'ın kurucusu Josef Fares. Oyunu toplamda 22 saatte bitirdik arkadaşımla. Fiyatı Steam üzerinde 400TL. Fakat EA Play'e abone olursanız (aylık 110tl civarı) It Takes Two'ya erişebilirsiniz. Ayrıca arkadaşınız ile oynayacaksanız tek bir kişinin alması yetiyor. Sahip olmayan kişi It Takes Two Friend's Pass uygulamasını indirmesi yeterli olacaktır. Oyunun resmi sitesine şuradan gidebilirsiniz: It Takes Two


Oyunun fragmanı:


Hikaye
⭐⭐⭐⭐⭐


Bu oyun aslında sevgililerin geleceğe yönelik ve evli olanların ilişkilerinin iyi yürümesini sağlaması, aksi taktirde olacak/olan çocuklarını kötü bir şekilde nasıl etkileyebileceğine dair inanılmaz iyi bir hikaye sunuyor. It Takes Two, birbirlerine olan tutkularını kaybeden evli çift Cody ve May'in genç kızları olan Rose'un nasıl psikolojik olarak etkilendiğini bir film gibi izlerken çiftinde başından geçen maceralarına ortak oluyoruz. Boşanmak üzere olan Cody ve May'in karşısına çok ilginç bir karaktere sahip olan Aşk Kitabı isimli bir kitap çıkar. Düşman mı yoksa dost mu olduğu başlarda anlaşılmayan bu karakter, Cody ve May'in başını sürekli belaya sokarken, aralarındaki ilişkiyi toparlamaya yardımcı olmaya çalışır.



Hikaye hafif bir üslupla ve zaman zaman mizahi bir tarzda anlatılıyor, ancak temelinde daha derin ve duygusaldır. Karakterlerin etkileşimleri, diyalogları ve animasyonları oyunu büyüleyici kılıyor. Yani oyunu oynarken kendimizi aslında bir filmin içinde buluyoruz.



Oynanış
🌟🌟🌟🌟🌟

Oyun yalnızca iki kişi oynayabilecek şekilde tasarlanmıştır. Boşanmanın eşiğinde olan çift az önce bahsettiğim kitap yüzünden birden kendilerini oyuncak bebeğe dönmüş şekilde bulurlar. Gerçek hallerine dönebilmek için fantastik bir dünyada gezinmek durumunda ve ikisi bir olup bu dünyalarda karşılarına çıkan zorlukları aşmaları gerekmektedir. Yani arkadaşınızla beraber işbirliği yaparak bulmacaları çözmek, zorlu canavarları yenmek durumundasınız. Oyun mekaniği sürekli değişiyor. Karakterlere verilen beceriler sürekli değişiyor. 



Grafik
⭐⭐⭐⭐⭐

Oyun 9 ana bölümden oluşuyor. Evin içinde başlayan macera, bahçelere, deniz kenarlarına, karlı haritalara ve daha birçok çeşitli büyüleyici ortamlarda geçiyor. Hayal gücünün sınırlarını aşan mekanlar renkli ve insanı masal diyarlarına götürecek kadar güzel tasarlanmış. 


Müzik

⭐⭐⭐⭐⭐

Hikayesi, oynanışı, grafikleri gibi müzik de 5/5'lik. Oyun akışına göre değişen sakin ya da heyecanlı müzikler zaman zaman  şaşırtıcı derecede romantik ya da oynayış temposunu arttıracak kadar dinamik oluyor.


Genel olarak acayip beğendiğim bir oyundu. Eğer bir gamer'sanız kendinize bir an önce arkadaş bulun ve bu oyunu hemen oynayın. Her kuruşunu hak eden, inanılmaz bir emek harcanmış, hatta oynadığım oyunlar arasında ilk üçe girer dediğim bir oyun oldu.

It Takes Two | Oyun İncelemesi

30 Temmuz 2023 Pazar

,

Not: Spoiler (oyun hakkında detaylı bilgi) içermez. Oynadığım en ama en iyi oyunlardan. O kadar heyecanla hazırlıyorum ki şu an yazımı, size anlatamam. It Takes Two ismi Türkçeye "İki Kişi Gerek" olarak çevrilebilir. Oyun tek kişi oynamak için uygun değil; iki kişi, hatta tam olarak sevgiliyle, eşle oynanacak bir oyun olarak tasarlanmış. Ama kesinlikle bir arkadaşınızla da oynamaktan çok büyük bir zevk alacağınıza eminim.

 



Oyun Hakkında Genel Bilgiler

It Takes Two, Hazelight Studious tarafından geliştirilen, 2021'in mart ayında piyasaya sürülen ve Electronic Arts tarafından yayınlanan aksiyon-macera tarzında bir oyun. Eşsiz bir anlatım tarzı ve işbirlikçi oyun deneyimi sunuyor Hazeligh'ın kurucusu Josef Fares. Oyunu toplamda 22 saatte bitirdik arkadaşımla. Fiyatı Steam üzerinde 400TL. Fakat EA Play'e abone olursanız (aylık 110tl civarı) It Takes Two'ya erişebilirsiniz. Ayrıca arkadaşınız ile oynayacaksanız tek bir kişinin alması yetiyor. Sahip olmayan kişi It Takes Two Friend's Pass uygulamasını indirmesi yeterli olacaktır. Oyunun resmi sitesine şuradan gidebilirsiniz: It Takes Two


Oyunun fragmanı:


Hikaye
⭐⭐⭐⭐⭐


Bu oyun aslında sevgililerin geleceğe yönelik ve evli olanların ilişkilerinin iyi yürümesini sağlaması, aksi taktirde olacak/olan çocuklarını kötü bir şekilde nasıl etkileyebileceğine dair inanılmaz iyi bir hikaye sunuyor. It Takes Two, birbirlerine olan tutkularını kaybeden evli çift Cody ve May'in genç kızları olan Rose'un nasıl psikolojik olarak etkilendiğini bir film gibi izlerken çiftinde başından geçen maceralarına ortak oluyoruz. Boşanmak üzere olan Cody ve May'in karşısına çok ilginç bir karaktere sahip olan Aşk Kitabı isimli bir kitap çıkar. Düşman mı yoksa dost mu olduğu başlarda anlaşılmayan bu karakter, Cody ve May'in başını sürekli belaya sokarken, aralarındaki ilişkiyi toparlamaya yardımcı olmaya çalışır.



Hikaye hafif bir üslupla ve zaman zaman mizahi bir tarzda anlatılıyor, ancak temelinde daha derin ve duygusaldır. Karakterlerin etkileşimleri, diyalogları ve animasyonları oyunu büyüleyici kılıyor. Yani oyunu oynarken kendimizi aslında bir filmin içinde buluyoruz.



Oynanış
🌟🌟🌟🌟🌟

Oyun yalnızca iki kişi oynayabilecek şekilde tasarlanmıştır. Boşanmanın eşiğinde olan çift az önce bahsettiğim kitap yüzünden birden kendilerini oyuncak bebeğe dönmüş şekilde bulurlar. Gerçek hallerine dönebilmek için fantastik bir dünyada gezinmek durumunda ve ikisi bir olup bu dünyalarda karşılarına çıkan zorlukları aşmaları gerekmektedir. Yani arkadaşınızla beraber işbirliği yaparak bulmacaları çözmek, zorlu canavarları yenmek durumundasınız. Oyun mekaniği sürekli değişiyor. Karakterlere verilen beceriler sürekli değişiyor. 



Grafik
⭐⭐⭐⭐⭐

Oyun 9 ana bölümden oluşuyor. Evin içinde başlayan macera, bahçelere, deniz kenarlarına, karlı haritalara ve daha birçok çeşitli büyüleyici ortamlarda geçiyor. Hayal gücünün sınırlarını aşan mekanlar renkli ve insanı masal diyarlarına götürecek kadar güzel tasarlanmış. 


Müzik

⭐⭐⭐⭐⭐

Hikayesi, oynanışı, grafikleri gibi müzik de 5/5'lik. Oyun akışına göre değişen sakin ya da heyecanlı müzikler zaman zaman  şaşırtıcı derecede romantik ya da oynayış temposunu arttıracak kadar dinamik oluyor.


Genel olarak acayip beğendiğim bir oyundu. Eğer bir gamer'sanız kendinize bir an önce arkadaş bulun ve bu oyunu hemen oynayın. Her kuruşunu hak eden, inanılmaz bir emek harcanmış, hatta oynadığım oyunlar arasında ilk üçe girer dediğim bir oyun oldu.

Ağaç Ev Sohbetleri tam tamına 205. haftasında. Blog yazarlarının aralarında tartışmaları için başlattığı bir etkinlik. Bloğunuz yoksa siz de yorumlarda fikrinizi belirtebilirsiniz! Bu haftanın konusu:

Bir süre sonra, öğrenciler evde bilgisayar ve televizyon ile eğitim görmek ve geleneksel olarak okula gitmek arasında tercih yapabilecekler. Hangisini tercih edersiniz?

Pandemi ve depremler yüzünden yüz yüze eğitimin yanı sıra uzaktan eğitim almak zorunda da bırakıldık. Bu yüzden ben genel olarak Türkiye şartları altında iki durumunda yararları ve zararlarından, tecrübelerimden bahsetmek ve sonra genel düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.


Yüz Yüze Eğitimin Yararları ve Oluşturabileceği Sıkıntıları

Yararları

⇢Sosyal Becerilerin Gelişmesi: Tabii ki en önemli ve yararlı maddesi sosyalleşme olacaktır yüz yüze eğitimin. Öğrenciler birbirleri ve öğretmenleriyle sürekli bir etkileşim halinde olacağı için hem anında, hızlı cevaplar alacaklar, problemlerini daha hızlı çözecekler, hem de ekip çalışması gibi etkinliklerde bulunabilecekler. Ayrıca bir topluluk önünde konuşma, sunum yapma gibi etkinlikler de insanın sosyal becerilerini geliştirmeye yardımcı olacaktır. 

⇢Kaynaklara Kolay Erişim: Kütüphane, laboratuvar ve kimi ekipmanlara kolay erişim sağlanması büyük bir avantaj. Öğrenme deneyimini zenginleştirmede kesinlikle etkili.

⇢Öğrenme Ortamı: Yüz yüze sınıflar, disiplinli bir ortam sağlayarak dikkat dağıtabilecek unsurları en aza indirir ve konuya odaklanmayı sağlar.


Oluşturabileceği Sıkıntılar

⇢Ulaşım: Okuduğu okuldan uzakta yaşayanlar için en büyük sıkıntı olabilir, üstelik ulaşım ücretleri ülkemizde bu kadar artmışken.

⇢Yerleşim: Yine ekonomik kaynaklı sorunlardan biri ülkemizde. Kiralar uçmuşken, hele bir de öğrenciler sanki para kazanıyor gibi üniversite çevresindeki daireler çok daha pahalıyken öğrencileri daha çok, kötü koşullarda ki ve çoğunluğunun kötü görevlilerden oluşan yurtlarda kalmaya itiyor.

⇢Daha Yüksek Maliyet: Aslında yukarıda bahsettiğim iki madde de bu madde kapsamı altında. Bu iki madde dışında yine şehir içi ulaşım, ekstra yemek, ev alışverişi gibi durumlarda çoğu öğrenci için sıkıntı.

⇢Zaman Kısıtlayıcı Olması: Belirli saatlerde okulda olmak durumu öğrencinin farklı türdeki -ailevi olabilir, kendi hobileri olabilir- sorumluluklarını kısıtlayabilir.

⇢Sağlık ve Güvenlik: Maalesef ülkemizdeki en büyük sıkıntılardan biri daha. Yemek zehirlenmeleri özellikle İstanbul'da çok oluyor. Yine yurtlardaki eşyalar sağlam olmayabiliyor. 

⇢Kalabalık Sınıflar: Bana göre en fazla 20'den fazla olan sınıfların çok verimli olduklarını düşünmüyorum. Öğrenciler ihtiyaç duydukları kişiselleştirilmiş destek alamayabilir.



Uzaktan Eğitimin Yararları ve Oluşturabileceği Sıkıntıları

Yararları:

⇢Zaman Esnekliği: Belirli bir plan yaparak, dersleri istenilen zamanda izlemek öğrencilere büyük bir zaman tasarrufu yaratır. Diğer sorumluluklarına zaman ayırabilmek gibi. Ayrıca öğrencilerin en verimli zamanlarında çalışabilme imkanı sağlar. Kendimden örnek vermek gerekirse sabah 7-12 arası en verimli olduğum vakitler ve uzaktan eğitim de derslerime hep o zaman bakmak benim için büyük bir avantajdı.

⇢7/24 Erişim: Uzaktan eğitimin en büyük avantajı bu olsa gerek. Yukarıdaki maddede bahsettiğimin yanı sıra öğrenciler videoları tekrar tekrar izleyebilir ve anlamadığı kısımları anlama ya da pekiştirme fırsatı bulurlar.

⇢Düşük Maliyet: Yüz yüze kısmında bahsettiğim ulaşım, yerleşim, ekstra yeme-içme maliyetinin olması hem öğrenciler hem aile için büyük bir avantaj.

⇢Çevre Temizliği: Bu öğrenim şekli aslında insanlar dışında doğaya da büyük bir katkı sağlıyor. Çünkü daha az taşıtın çalışmasına ve çevre kirliliğinin azalmasına neden olur. 


Zararları

⇢Teknoloji Gereksinimleri: Özellikle köyde ya da ilçelerde yaşayan öğrencilerin çektiği bir sıkıntı. İnternetin düşük hızda olması ya da internetin olmaması en büyük sıkıntı uzaktan eğitim için. Ya da derslere erişilebilecek herhangi bir aygıtın bulunmaması.

⇢Sınırlı Sosyal Etkileşim: Eğer ders canlı ve öğrencilerin katılımı ile gerçekleşiyorsa iletişim daha sağlıklı olabilir ama yine de yüz yüze eğitimdeki ile aynı verimlilik sağlanamayacaktır. Özellikle grup işbirliği gibi fırsatlar azalacaktır.

⇢Öz Disiplin: Bazı öğrenciler için uzaktan eğitim oldukça zor olabilir. Zamanı ayarlama, eğer ders zorunluluğu yoksa katılım gibi. Bu durumlar öz disiplin gerektirir ve öz disiplin bir karakter meselesi ya da sonradan öğrenilebilir. Başlarda uyum sağlayamama da bunun içindedir.

⇢Teknik Sorunlar: Alınan dersin sitesinde teknik sıkıntılar yaşanabilir. Çökme, açılmama vs. gibi. Bunlar bazen birkaç gün bile sürebilir. Mesela bizim üniversitede çevrimiçi sınav yapılacağı zaman sorun çıkmıştı ve iki gün sonraya ertelenmişti.


Genel Düşüncelerim

İkisinin de kendince iyi kötü yanları var ama genel olarak baktığımızda ben yüz yüze eğitimi her türlü tercih ederim uzaktan eğitime. Bunun nedeni benim okul/kampüs ortamını sevmem ve arkadaşlarımla beraber olabilmek. 


Fakat ilk okul, orta okul ve üniversitede kimi bölümlerin tamamen uzaktan olabileceğine olasılık vermiyorum ben. İlk okul ve orta okul insanın gelişmesi, dış hayatı öğrenmesi için kritik bir nokta. Üniversite de tıp, mimarlık gibi bölümler tamamen dışarıdan nasıl öğrenilebilir zaten? 


Yine de uzaktan eğitimi kimi koşullarda kötü görmüyorum. En iyi seçim, bireyin özel ihtiyaçlarına, öğrenme stiline ve hedeflerine bağlı olacaktır. Bazı öğrenciler, hem uzaktan hem de yüz yüze eğitimin özelliklerini birleştiren hibrit bir yaklaşımı en uygun seçenek olarak görebilir. Mevcut seçenekleri değerlendirmek ve kişinin koşullarına ve tercihlerine en uygun olanı seçmek gerekir. 


***

IG: @kayipfisilti

Tüm düşünce yazılarımı görün

Katıldığım Ağaç Ev Sohbetleri tartışmalarını görün


Kaynaklar: 1. Resim: Deviantart | 2. Resim: pxfuel

Uzaktan Eğitim ve Yüz Yüze Öğrenmenin Karşılaştırmalı Analizi

27 Temmuz 2023 Perşembe

,

Ağaç Ev Sohbetleri tam tamına 205. haftasında. Blog yazarlarının aralarında tartışmaları için başlattığı bir etkinlik. Bloğunuz yoksa siz de yorumlarda fikrinizi belirtebilirsiniz! Bu haftanın konusu:

Bir süre sonra, öğrenciler evde bilgisayar ve televizyon ile eğitim görmek ve geleneksel olarak okula gitmek arasında tercih yapabilecekler. Hangisini tercih edersiniz?

Pandemi ve depremler yüzünden yüz yüze eğitimin yanı sıra uzaktan eğitim almak zorunda da bırakıldık. Bu yüzden ben genel olarak Türkiye şartları altında iki durumunda yararları ve zararlarından, tecrübelerimden bahsetmek ve sonra genel düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.


Yüz Yüze Eğitimin Yararları ve Oluşturabileceği Sıkıntıları

Yararları

⇢Sosyal Becerilerin Gelişmesi: Tabii ki en önemli ve yararlı maddesi sosyalleşme olacaktır yüz yüze eğitimin. Öğrenciler birbirleri ve öğretmenleriyle sürekli bir etkileşim halinde olacağı için hem anında, hızlı cevaplar alacaklar, problemlerini daha hızlı çözecekler, hem de ekip çalışması gibi etkinliklerde bulunabilecekler. Ayrıca bir topluluk önünde konuşma, sunum yapma gibi etkinlikler de insanın sosyal becerilerini geliştirmeye yardımcı olacaktır. 

⇢Kaynaklara Kolay Erişim: Kütüphane, laboratuvar ve kimi ekipmanlara kolay erişim sağlanması büyük bir avantaj. Öğrenme deneyimini zenginleştirmede kesinlikle etkili.

⇢Öğrenme Ortamı: Yüz yüze sınıflar, disiplinli bir ortam sağlayarak dikkat dağıtabilecek unsurları en aza indirir ve konuya odaklanmayı sağlar.


Oluşturabileceği Sıkıntılar

⇢Ulaşım: Okuduğu okuldan uzakta yaşayanlar için en büyük sıkıntı olabilir, üstelik ulaşım ücretleri ülkemizde bu kadar artmışken.

⇢Yerleşim: Yine ekonomik kaynaklı sorunlardan biri ülkemizde. Kiralar uçmuşken, hele bir de öğrenciler sanki para kazanıyor gibi üniversite çevresindeki daireler çok daha pahalıyken öğrencileri daha çok, kötü koşullarda ki ve çoğunluğunun kötü görevlilerden oluşan yurtlarda kalmaya itiyor.

⇢Daha Yüksek Maliyet: Aslında yukarıda bahsettiğim iki madde de bu madde kapsamı altında. Bu iki madde dışında yine şehir içi ulaşım, ekstra yemek, ev alışverişi gibi durumlarda çoğu öğrenci için sıkıntı.

⇢Zaman Kısıtlayıcı Olması: Belirli saatlerde okulda olmak durumu öğrencinin farklı türdeki -ailevi olabilir, kendi hobileri olabilir- sorumluluklarını kısıtlayabilir.

⇢Sağlık ve Güvenlik: Maalesef ülkemizdeki en büyük sıkıntılardan biri daha. Yemek zehirlenmeleri özellikle İstanbul'da çok oluyor. Yine yurtlardaki eşyalar sağlam olmayabiliyor. 

⇢Kalabalık Sınıflar: Bana göre en fazla 20'den fazla olan sınıfların çok verimli olduklarını düşünmüyorum. Öğrenciler ihtiyaç duydukları kişiselleştirilmiş destek alamayabilir.



Uzaktan Eğitimin Yararları ve Oluşturabileceği Sıkıntıları

Yararları:

⇢Zaman Esnekliği: Belirli bir plan yaparak, dersleri istenilen zamanda izlemek öğrencilere büyük bir zaman tasarrufu yaratır. Diğer sorumluluklarına zaman ayırabilmek gibi. Ayrıca öğrencilerin en verimli zamanlarında çalışabilme imkanı sağlar. Kendimden örnek vermek gerekirse sabah 7-12 arası en verimli olduğum vakitler ve uzaktan eğitim de derslerime hep o zaman bakmak benim için büyük bir avantajdı.

⇢7/24 Erişim: Uzaktan eğitimin en büyük avantajı bu olsa gerek. Yukarıdaki maddede bahsettiğimin yanı sıra öğrenciler videoları tekrar tekrar izleyebilir ve anlamadığı kısımları anlama ya da pekiştirme fırsatı bulurlar.

⇢Düşük Maliyet: Yüz yüze kısmında bahsettiğim ulaşım, yerleşim, ekstra yeme-içme maliyetinin olması hem öğrenciler hem aile için büyük bir avantaj.

⇢Çevre Temizliği: Bu öğrenim şekli aslında insanlar dışında doğaya da büyük bir katkı sağlıyor. Çünkü daha az taşıtın çalışmasına ve çevre kirliliğinin azalmasına neden olur. 


Zararları

⇢Teknoloji Gereksinimleri: Özellikle köyde ya da ilçelerde yaşayan öğrencilerin çektiği bir sıkıntı. İnternetin düşük hızda olması ya da internetin olmaması en büyük sıkıntı uzaktan eğitim için. Ya da derslere erişilebilecek herhangi bir aygıtın bulunmaması.

⇢Sınırlı Sosyal Etkileşim: Eğer ders canlı ve öğrencilerin katılımı ile gerçekleşiyorsa iletişim daha sağlıklı olabilir ama yine de yüz yüze eğitimdeki ile aynı verimlilik sağlanamayacaktır. Özellikle grup işbirliği gibi fırsatlar azalacaktır.

⇢Öz Disiplin: Bazı öğrenciler için uzaktan eğitim oldukça zor olabilir. Zamanı ayarlama, eğer ders zorunluluğu yoksa katılım gibi. Bu durumlar öz disiplin gerektirir ve öz disiplin bir karakter meselesi ya da sonradan öğrenilebilir. Başlarda uyum sağlayamama da bunun içindedir.

⇢Teknik Sorunlar: Alınan dersin sitesinde teknik sıkıntılar yaşanabilir. Çökme, açılmama vs. gibi. Bunlar bazen birkaç gün bile sürebilir. Mesela bizim üniversitede çevrimiçi sınav yapılacağı zaman sorun çıkmıştı ve iki gün sonraya ertelenmişti.


Genel Düşüncelerim

İkisinin de kendince iyi kötü yanları var ama genel olarak baktığımızda ben yüz yüze eğitimi her türlü tercih ederim uzaktan eğitime. Bunun nedeni benim okul/kampüs ortamını sevmem ve arkadaşlarımla beraber olabilmek. 


Fakat ilk okul, orta okul ve üniversitede kimi bölümlerin tamamen uzaktan olabileceğine olasılık vermiyorum ben. İlk okul ve orta okul insanın gelişmesi, dış hayatı öğrenmesi için kritik bir nokta. Üniversite de tıp, mimarlık gibi bölümler tamamen dışarıdan nasıl öğrenilebilir zaten? 


Yine de uzaktan eğitimi kimi koşullarda kötü görmüyorum. En iyi seçim, bireyin özel ihtiyaçlarına, öğrenme stiline ve hedeflerine bağlı olacaktır. Bazı öğrenciler, hem uzaktan hem de yüz yüze eğitimin özelliklerini birleştiren hibrit bir yaklaşımı en uygun seçenek olarak görebilir. Mevcut seçenekleri değerlendirmek ve kişinin koşullarına ve tercihlerine en uygun olanı seçmek gerekir. 


***

IG: @kayipfisilti

Tüm düşünce yazılarımı görün

Katıldığım Ağaç Ev Sohbetleri tartışmalarını görün


Kaynaklar: 1. Resim: Deviantart | 2. Resim: pxfuel

En sevdiğim yazar ve şairlerden biri olan Edgar Allan Poe'dan bir şiir paylaşmak istedim bu hafta. Bazı yabancı dizilerde Eldorado'ya altın aramaya giden insanların maceralarını izleyince aklıma bu şiiri paylaşmak geldi. Öncelikle şiirin orijinalini, İngilizcesini şu siteden okuyabilirsiniz: Eldorado by Edgar Allan Poe


Bu arada önceden de bu tarz bir şey yaşamıştım. Bazen bir şey okurken arkada rastgele çalan, aslında rastgele değil de hani o sıralar takmış olduğunuz bir müzik olur ve okuduğunuz şeyle bütünleşir. Şu sıralar acayip hoşuma giden The Scarecrow şarkısı ve bu şiir arasında acayip bir bütünlük hissettim. Yani sanki ikisi birbiri için oluşturulmuş. Eldorado'nun ne olduğundan şiirin çevirisinden sonra bahsedeceğim ama demek istediğim şu ki şu şarkı+ şu şiir beni tamamen farklı dünyalara attı.




*Not: Şiirleri başka bir dilden çevirmek çok zordur. Çünkü şiir türü hem anlam hem de yapısı bakımından bozukluğa uğrayacağından en az hatayla ya da en az şekilde değiştirerek çevirmeye çalışıyorum. Çeviriyi kendim yapıyorum.. Hatalar, atladığım/gözden kaçırdığım şeyler olabilir. Eğer siz fark ederseniz yorumlarda belirtebilirsiniz! Anlam bakımından uyması için kimi kelimeleri eklediğimi/değiştirdiğimi de unutmayın.


Şiirin Türkçesi

Eldorado - Edgar Allan Poe





Nedir bu Eldorado...

Şiire başlığını veren Eldorado'nun ne olduğuna bakalım önce... El Dorado, İspanyolca kökenli bir kelime olup "altın kaplı, altından" anlamına geliyor. Eldorado efsanevi bir şehir. Altından bir şehrin/krallığın ismi. 16. ve 17. yüzyıllarda yani Coğrafi Keşifler döneminde ortaya atılmış ve birçok kaşif bu şehri aramıştır.


Şiir Analizi

1. Kıta

Edgar Allan Poe, önceden bahsetmiş olduğum gibi karanlık ve atmosferik yazı stiliyle biliniyor. Bu şiiri de onlardan biri. İlk kıtada şövalyemiz tanıtılıyor, nasıl bir maceraya çıktığının ve sonrasında başına geleceklerin zeminini hazırlıyor.


Şiirimiz şövalyeyi tanıtarak başlıyor. Gururlu bir şekilde süslenmiş, cesur bir şövalye. Yani muhteşem olarak süslenmiş olan şövalyeyle oldukça coşkulu, umutlu ve saflık duygularıyla yola çıktığını hissettiriyor bana. Ayrıca şövalyeliğini ve asil karakterini de cesur bir şövalye diyerek tanıtmış şairimiz. 


Güneşte ve gölgede yol almasından yola çıkarak yolculuğunun uzun geçtiğini ve/ya da olumlu ve olumsuz tecrübeler edindiğini düşündürüyor. Fakat bu olumsuzluklara belki de diğer dizedeki şarkı söylemek eylemiyle başa çıktığını görebiliriz. Yani şövalyemiz aynı zamanda sanatsal yönünü de ortaya koyarak zorluklara göğüs geriyor.


2. Kıta

İkinci kıtada ilk kıtanın heyecan, sevinç gibi duygular daha karanlık bir hal almaya başlıyor. Şövalyemiz bir değişim geçiriyor, yaşlanmaya başlıyor ve bunun duygusal zararlarından bahsediyor.


Fakat yaşlandı diyor şairimiz ve çok uzun zamandır bu yolculukta olduğunu anlıyoruz. Ayrıca yaşlılığın kaçınılmaz etkilerinin, fiziksel ve duygusal olarak, şövalyemizin yakasını tuttuğunu da düşünebiliriz. Ve tekrar cesur kelimesini kullanıyor şövalyemiz için. Önceki, yani daha gençken, yine aynı kelimeyi kullandığı için arasında bir karşılaştırma yaptığını düşünebiliriz. Burada gençliğindeki iyimserliği ile şu an ki durumunu ironi ile ifade ediyor. Çünkü bir sonraki dizede Ve yüreğinin üzerine bir gölge düştü diyerek şövalyemizin kalbini bir karanlık sardığını görüyoruz. Yani gölge burada umutsuzluk hissini veriyor. Eldorado'yu bulamamasının onu derinden etkilediğini görüyoruz.


3. Kıta

Bu kıtada artık şövalyenin kararlılığının yeterli olmadığını ve gücünün iyiden iyiye kaybettiği anlaşılıyor. Bu kıtanın can alıcı kısmı hacının gölgesidir. Hacı gölge, şövalyenin karşılaştığı mistik ve esrarengiz bir figürdur. Bu gölge bana göre şövalyenin bilinçaltının bir sembolünü temsil ediyor. Azalan fiziksel gücü ve ağır duygular altında ezildiği için bir rehbere ya da doğaüstü bir şeye ihtiyacı olduğu tasvir ediliyor. 


4. Kıta

Son dizemizde esrarengiz figür şövalyemize cevap veriyor. Ay Dağları'nın ötesinde diyor. Bu cevap mistik olduğu için Eldorado'nun uzak ve efsanevi bir yerde olduğunu söylüyor. "Ay Dağları"ndan söz edilmesi, Eldorado'nun gizemli doğasına katkıda bulunan uzak ve keşfedilmemiş bir bölgenin görüntüsünü getiriyor aklımıza. Eldorado'yu bulma yolunun zorlu olacağını ve keşfedilmemiş, mecazi dağları aşmayı gerektirdiğini gösteriyor. 


"Gölge Vadisi'ne in" satırı, bir sembolizm gibi geliyor kulağa. Karanlık ve belirsizlik. Şövalyenin Eldorado'ya yolculuğunun engellerle yüzleşmeyi ve tehlikeli ve bilinmeyen bölgelerden geçmesi gerektiğini düşündürüyor. Ve "sür, cesurca sür" derken kararlılığından vazgeçmemesini ve yolculuğuna devam etmesi gerektiğini söylüyor şövalyeye. Eğer Eldorado'yu bulmak istiyorsa, ısrarcı ve kararlı olmaya devam ederse ancak bulunabileceğini anlıyoruz son dizesinde.


Şiirin Bana Hissettirdikleri

Tamamen insanların hedeflerine/amaçlarına ve doğal yaşam örgüsüne yönelik bir şiir olduğu kanısındayım. Ulaşılamaz bir idealin peşinden koşmanın beyhudeliği aktarılıyor. Şövalye, cesaretine ve kararlılığına rağmen Eldorado'yu bulamıyor ve şiir, gölgenin ona hala arıyorsa cesurca sürmeye devam etmesini tavsiye etmesiyle sona eriyor. Poe'nun Eldorado arayışını tasviri, onun insan doğasını keşfetmesini, hayallerin peşinden koşmasını ve yol boyunca ortaya çıkabilecek kaçınılmaz hayal kırıklıklarını ve zorlukların mutlaka olacağını yansıtılıyor.


Şiirin sonunda, yani bir gölgenin belirip orada bitmesi düşüncelerimi ikiye ayırıyor. Birincisi; açlıktan, susuzluktan, yorgunluktan ve yaşlanmış olmanın sonucuyla hayal görmesi. Yaşadıklarının hepsinin bir hiç uğruna olması. İkincisi ise Eldorado'ya ölümden sonra ulaşacağı.


Yani şiir beni fazlaca sorgulamaya itti. Felsefi görüşlerimi tekrar sorgulamama neden oldu. Siz ne düşünüyorsunuz? Şiiri beğendiğiniz mi? Okurken aklınızda ne canlandı, size neyi anımsattı?


Eldorado - Edgar Allan Poe | Şiir Analizi

11 Temmuz 2023 Salı

, , ,

En sevdiğim yazar ve şairlerden biri olan Edgar Allan Poe'dan bir şiir paylaşmak istedim bu hafta. Bazı yabancı dizilerde Eldorado'ya altın aramaya giden insanların maceralarını izleyince aklıma bu şiiri paylaşmak geldi. Öncelikle şiirin orijinalini, İngilizcesini şu siteden okuyabilirsiniz: Eldorado by Edgar Allan Poe


Bu arada önceden de bu tarz bir şey yaşamıştım. Bazen bir şey okurken arkada rastgele çalan, aslında rastgele değil de hani o sıralar takmış olduğunuz bir müzik olur ve okuduğunuz şeyle bütünleşir. Şu sıralar acayip hoşuma giden The Scarecrow şarkısı ve bu şiir arasında acayip bir bütünlük hissettim. Yani sanki ikisi birbiri için oluşturulmuş. Eldorado'nun ne olduğundan şiirin çevirisinden sonra bahsedeceğim ama demek istediğim şu ki şu şarkı+ şu şiir beni tamamen farklı dünyalara attı.




*Not: Şiirleri başka bir dilden çevirmek çok zordur. Çünkü şiir türü hem anlam hem de yapısı bakımından bozukluğa uğrayacağından en az hatayla ya da en az şekilde değiştirerek çevirmeye çalışıyorum. Çeviriyi kendim yapıyorum.. Hatalar, atladığım/gözden kaçırdığım şeyler olabilir. Eğer siz fark ederseniz yorumlarda belirtebilirsiniz! Anlam bakımından uyması için kimi kelimeleri eklediğimi/değiştirdiğimi de unutmayın.


Şiirin Türkçesi

Eldorado - Edgar Allan Poe





Nedir bu Eldorado...

Şiire başlığını veren Eldorado'nun ne olduğuna bakalım önce... El Dorado, İspanyolca kökenli bir kelime olup "altın kaplı, altından" anlamına geliyor. Eldorado efsanevi bir şehir. Altından bir şehrin/krallığın ismi. 16. ve 17. yüzyıllarda yani Coğrafi Keşifler döneminde ortaya atılmış ve birçok kaşif bu şehri aramıştır.


Şiir Analizi

1. Kıta

Edgar Allan Poe, önceden bahsetmiş olduğum gibi karanlık ve atmosferik yazı stiliyle biliniyor. Bu şiiri de onlardan biri. İlk kıtada şövalyemiz tanıtılıyor, nasıl bir maceraya çıktığının ve sonrasında başına geleceklerin zeminini hazırlıyor.


Şiirimiz şövalyeyi tanıtarak başlıyor. Gururlu bir şekilde süslenmiş, cesur bir şövalye. Yani muhteşem olarak süslenmiş olan şövalyeyle oldukça coşkulu, umutlu ve saflık duygularıyla yola çıktığını hissettiriyor bana. Ayrıca şövalyeliğini ve asil karakterini de cesur bir şövalye diyerek tanıtmış şairimiz. 


Güneşte ve gölgede yol almasından yola çıkarak yolculuğunun uzun geçtiğini ve/ya da olumlu ve olumsuz tecrübeler edindiğini düşündürüyor. Fakat bu olumsuzluklara belki de diğer dizedeki şarkı söylemek eylemiyle başa çıktığını görebiliriz. Yani şövalyemiz aynı zamanda sanatsal yönünü de ortaya koyarak zorluklara göğüs geriyor.


2. Kıta

İkinci kıtada ilk kıtanın heyecan, sevinç gibi duygular daha karanlık bir hal almaya başlıyor. Şövalyemiz bir değişim geçiriyor, yaşlanmaya başlıyor ve bunun duygusal zararlarından bahsediyor.


Fakat yaşlandı diyor şairimiz ve çok uzun zamandır bu yolculukta olduğunu anlıyoruz. Ayrıca yaşlılığın kaçınılmaz etkilerinin, fiziksel ve duygusal olarak, şövalyemizin yakasını tuttuğunu da düşünebiliriz. Ve tekrar cesur kelimesini kullanıyor şövalyemiz için. Önceki, yani daha gençken, yine aynı kelimeyi kullandığı için arasında bir karşılaştırma yaptığını düşünebiliriz. Burada gençliğindeki iyimserliği ile şu an ki durumunu ironi ile ifade ediyor. Çünkü bir sonraki dizede Ve yüreğinin üzerine bir gölge düştü diyerek şövalyemizin kalbini bir karanlık sardığını görüyoruz. Yani gölge burada umutsuzluk hissini veriyor. Eldorado'yu bulamamasının onu derinden etkilediğini görüyoruz.


3. Kıta

Bu kıtada artık şövalyenin kararlılığının yeterli olmadığını ve gücünün iyiden iyiye kaybettiği anlaşılıyor. Bu kıtanın can alıcı kısmı hacının gölgesidir. Hacı gölge, şövalyenin karşılaştığı mistik ve esrarengiz bir figürdur. Bu gölge bana göre şövalyenin bilinçaltının bir sembolünü temsil ediyor. Azalan fiziksel gücü ve ağır duygular altında ezildiği için bir rehbere ya da doğaüstü bir şeye ihtiyacı olduğu tasvir ediliyor. 


4. Kıta

Son dizemizde esrarengiz figür şövalyemize cevap veriyor. Ay Dağları'nın ötesinde diyor. Bu cevap mistik olduğu için Eldorado'nun uzak ve efsanevi bir yerde olduğunu söylüyor. "Ay Dağları"ndan söz edilmesi, Eldorado'nun gizemli doğasına katkıda bulunan uzak ve keşfedilmemiş bir bölgenin görüntüsünü getiriyor aklımıza. Eldorado'yu bulma yolunun zorlu olacağını ve keşfedilmemiş, mecazi dağları aşmayı gerektirdiğini gösteriyor. 


"Gölge Vadisi'ne in" satırı, bir sembolizm gibi geliyor kulağa. Karanlık ve belirsizlik. Şövalyenin Eldorado'ya yolculuğunun engellerle yüzleşmeyi ve tehlikeli ve bilinmeyen bölgelerden geçmesi gerektiğini düşündürüyor. Ve "sür, cesurca sür" derken kararlılığından vazgeçmemesini ve yolculuğuna devam etmesi gerektiğini söylüyor şövalyeye. Eğer Eldorado'yu bulmak istiyorsa, ısrarcı ve kararlı olmaya devam ederse ancak bulunabileceğini anlıyoruz son dizesinde.


Şiirin Bana Hissettirdikleri

Tamamen insanların hedeflerine/amaçlarına ve doğal yaşam örgüsüne yönelik bir şiir olduğu kanısındayım. Ulaşılamaz bir idealin peşinden koşmanın beyhudeliği aktarılıyor. Şövalye, cesaretine ve kararlılığına rağmen Eldorado'yu bulamıyor ve şiir, gölgenin ona hala arıyorsa cesurca sürmeye devam etmesini tavsiye etmesiyle sona eriyor. Poe'nun Eldorado arayışını tasviri, onun insan doğasını keşfetmesini, hayallerin peşinden koşmasını ve yol boyunca ortaya çıkabilecek kaçınılmaz hayal kırıklıklarını ve zorlukların mutlaka olacağını yansıtılıyor.


Şiirin sonunda, yani bir gölgenin belirip orada bitmesi düşüncelerimi ikiye ayırıyor. Birincisi; açlıktan, susuzluktan, yorgunluktan ve yaşlanmış olmanın sonucuyla hayal görmesi. Yaşadıklarının hepsinin bir hiç uğruna olması. İkincisi ise Eldorado'ya ölümden sonra ulaşacağı.


Yani şiir beni fazlaca sorgulamaya itti. Felsefi görüşlerimi tekrar sorgulamama neden oldu. Siz ne düşünüyorsunuz? Şiiri beğendiğiniz mi? Okurken aklınızda ne canlandı, size neyi anımsattı?


Herkese merhaba! Umarım Kurban Bayramınız güzel geçmiştir. Ben bir aydır acayip yoğundum, hala yoğunum ama artık bayramda bir iki gün de olsa kafamı dağıtayım dedim. Önceden Işıklı Gölü'ne pek çok kez gitmiştim. Hatta burada paylaşmıştım ama silinen gönderilerim arasında. Ayrıca geçen sene gittiğimde Instagram'da suların çok çekilmiş olduğundan ve kuraklığın ne denli etkisini gösterdiğine ilişkin bir yazı paylaşmıştım. Şükür ki şu bir ay çok güzel yağmur yağdı. Gittiğimde gölün eskisinden bile iyi bir halde olduğunu gördüm.




Işıklı Gölü

İster ilk defa gitmiş olayım ister yüz kere, ülkemizin doğal ve tarihi güzellikleri karşısında hep ağzım açık kalıyor. Işıklı Gölü, Türkiye'nin Denizli'de çokta popüler olmayan ama gidildiğinde burası nasıl bilinmez diye düşüneceğiniz güzellikte bir yer. Denizli'nin Çivril ilçesinde ulaşımı kolaylıkla sağlanabilecek bir konumda. Denizli'nin merkezinden yaklaşık olarak 120km yani bir buçuk saat kadar bir sürede varılabilir arabayla. Işıklı Gölü Büyük Menderes Nehri, Kuti Çayı ve Karanlık Dere ile beslenir. Peki buranın güzelliği hangi özelliklerinde saklı, bakalım.



Lotus (Nilüfer) Çiçekleri...


Durgun suların sakinliğinde, ruhani bir mucize ortaya çıkar ve onu gören herkes büyüleyici güzelliğinde kaybolur - nilüfer çiçeği. Zerafetle yıkanmış olan ve yüzyıllar boyunca saygı duyulan bu zarif çiçek saflığın ve güzelliğin simgesi. Kasvetli bir gölün ortasından zarif bir şekilde yükselir ve narin yapraklarını açar. Doğanın sanatıyla hazırlanmış, her katmanı bir öncekinden daha büyüleyici olan canlı (beyaz, pembemsi) tonlardan  bir senfoni oluşturur. 

Evet bu gölün en hoşuma giden özelliği nilüfer çiçekleri. Gittiğimizde akşam vaktiydi, çoğu kapatmıştı yapraklarını. Dünya üzerinde nadir yerlerde yaşar nilüferler. Sandallarla gezip, bu muhteşem nilüfer çiçekleri içinde kendinizi peri diyarında gibi hissedebilirsiniz. Bu arada şunu da not düşeyim, yazın hiç buraya gelmemiştim önceden. Ve en çok bu gittiğimde büyülendim. Kesinlikle yazın gidip görülmesi gereken bir yer. Havanın açık olduğu sıcak bir günde en fazla buranın zevkini çıkartabilirsiniz. 



Bu gölün diğer bir özelliği ise su kuşlarının bulunması. Birçok çeşit kuşa denk gelebilirsiniz. Mesela deniz kartalı, küçük baladan, alaca balıkçıl... Biz sadece kaz gördük. 




Milli Park

Burası eskiden yoktu. Yenice sandalların oraya milli park yapılmış. Eskiden sadece küçük bir restoran vardı gölün yakınında. Şimdi ise çocuk parkı, izleme kulesi, restoran ve çeşitli kafeler bulunuyor. Olmasa da olurdu dedirtti açıkçası. 


Acayip zevk aldığım bir geziydi... Daha fazla resim:




***

IG: @kayipfisilti

Tüm gezi yazılarımı gör

Denizli'de gezdiğim tüm yerleri gör


Işıklı Gölü Gezisi

2 Temmuz 2023 Pazar

, , , ,

Herkese merhaba! Umarım Kurban Bayramınız güzel geçmiştir. Ben bir aydır acayip yoğundum, hala yoğunum ama artık bayramda bir iki gün de olsa kafamı dağıtayım dedim. Önceden Işıklı Gölü'ne pek çok kez gitmiştim. Hatta burada paylaşmıştım ama silinen gönderilerim arasında. Ayrıca geçen sene gittiğimde Instagram'da suların çok çekilmiş olduğundan ve kuraklığın ne denli etkisini gösterdiğine ilişkin bir yazı paylaşmıştım. Şükür ki şu bir ay çok güzel yağmur yağdı. Gittiğimde gölün eskisinden bile iyi bir halde olduğunu gördüm.




Işıklı Gölü

İster ilk defa gitmiş olayım ister yüz kere, ülkemizin doğal ve tarihi güzellikleri karşısında hep ağzım açık kalıyor. Işıklı Gölü, Türkiye'nin Denizli'de çokta popüler olmayan ama gidildiğinde burası nasıl bilinmez diye düşüneceğiniz güzellikte bir yer. Denizli'nin Çivril ilçesinde ulaşımı kolaylıkla sağlanabilecek bir konumda. Denizli'nin merkezinden yaklaşık olarak 120km yani bir buçuk saat kadar bir sürede varılabilir arabayla. Işıklı Gölü Büyük Menderes Nehri, Kuti Çayı ve Karanlık Dere ile beslenir. Peki buranın güzelliği hangi özelliklerinde saklı, bakalım.



Lotus (Nilüfer) Çiçekleri...


Durgun suların sakinliğinde, ruhani bir mucize ortaya çıkar ve onu gören herkes büyüleyici güzelliğinde kaybolur - nilüfer çiçeği. Zerafetle yıkanmış olan ve yüzyıllar boyunca saygı duyulan bu zarif çiçek saflığın ve güzelliğin simgesi. Kasvetli bir gölün ortasından zarif bir şekilde yükselir ve narin yapraklarını açar. Doğanın sanatıyla hazırlanmış, her katmanı bir öncekinden daha büyüleyici olan canlı (beyaz, pembemsi) tonlardan  bir senfoni oluşturur. 

Evet bu gölün en hoşuma giden özelliği nilüfer çiçekleri. Gittiğimizde akşam vaktiydi, çoğu kapatmıştı yapraklarını. Dünya üzerinde nadir yerlerde yaşar nilüferler. Sandallarla gezip, bu muhteşem nilüfer çiçekleri içinde kendinizi peri diyarında gibi hissedebilirsiniz. Bu arada şunu da not düşeyim, yazın hiç buraya gelmemiştim önceden. Ve en çok bu gittiğimde büyülendim. Kesinlikle yazın gidip görülmesi gereken bir yer. Havanın açık olduğu sıcak bir günde en fazla buranın zevkini çıkartabilirsiniz. 



Bu gölün diğer bir özelliği ise su kuşlarının bulunması. Birçok çeşit kuşa denk gelebilirsiniz. Mesela deniz kartalı, küçük baladan, alaca balıkçıl... Biz sadece kaz gördük. 




Milli Park

Burası eskiden yoktu. Yenice sandalların oraya milli park yapılmış. Eskiden sadece küçük bir restoran vardı gölün yakınında. Şimdi ise çocuk parkı, izleme kulesi, restoran ve çeşitli kafeler bulunuyor. Olmasa da olurdu dedirtti açıkçası. 


Acayip zevk aldığım bir geziydi... Daha fazla resim:




***

IG: @kayipfisilti

Tüm gezi yazılarımı gör

Denizli'de gezdiğim tüm yerleri gör


Kayıp Fısıltı Eski Gönderiler