Günaydın! Bugün oldukça ilginç bir rüya gördüm, gerçekten ilginçti yani. Neyse, sabah 7'de uyandım ve rüyamı unutmadan not almak istedim. Not alırken bir baktım kısa hikaye yazmışım! Hiçbir şeyi değiştirmeden anlattım. Umarım okurken keyif alırsınız, yorumlarınızı bekliyorum!

Portal
Sabahın erken saatlerinde, tanıdık duvarların arasında uyandım. Perdeleri araladım, arka odadaki devasa camdan şehre baktım. Son katta olduğumuzdan mükemmel bir şehir manzaramız vardı. Hava oldukça bulutluydu. Soğuk bir sessizlik vardı havada.
Ama sonra…
Saatler ilerledikçe her şey değişti. Gökyüzü ansızın kararıverdi. Gece çökmemişti ama gündüz de değildi. Anlamsız bir karanlık saat daha öğlen ikiye varmadan, kasvetli bir çöküntü gibi üzerimize inmişti. Şehrin siluetleri silik birer hayalete dönüşmüştü.
Bu çok garip bir hava olayı olduğu için camdan ayrılamıyordum. Aile evimdeydim ve kendi odam en güzel odaydı. Çünkü hem en genişiydi hemde evin arka tarafındaydı. Ön kısımda bulunan mutfak ve salonun manzarasının aksine şehir burada daha alçakta kaldığı için her yeri görebiliyordun. Tüm evleri, parkları hatta Pamukkale'yi bile! Her türlü havada -güneş, yağmur, kar- buradan bakmak hep içimi açardı ama bu sefer boğucu bir duygu tüm bedenimi sarmaya başlamıştı. Sonra sanki mideme bir kramp girdi.
Gökyüzünde bıçak kesiği gibi belirgin, gri bir şekil oluşmaya başlamıştı. Sonra değişik şekillere büründü, parladı. Son hali bir portal gibiydi. Değilse bile çok benziyordu. Ve o şeyin içinden, büyük bir gökcismi, tanıdık ama aynı zamanda tüyler ürpertici bir şey, düşüyordu: Dünya’nın minyatür bir kopyası. Dünya kadar büyük değil ama yine de büyüktü...
Nereye düştü? Ne oldu? Bilmiyorum. Göremedim. Ama içimde yankılanan bir korku dalgası, cevabın iyi olmadığını fısıldıyordu.
Koşarak ön camın önüne gittiğimde, dehşet verici bir manzara beni karşıladı. Şehrin iki tarafında devasa hortumlar dönüp duruyordu. Gökyüzünde şimşekler rastgele, dengesizce çakıyor, birer uyarı gibi yeryüzüne çarpıyordu. Sanki dünyanın bağırsaklarından bir çığlık yükseliyordu. En uzun iki apartman bu şimşekler yüzünden yıkıldı gözümün önünde. Ödüm patlıyordu...
Zaman geçtikçe, hava biraz aydınlandı. Ama bu bir umut değil, fırtınanın ortasındaki yalancı sessizlik gibiydi. Dışarı çıktım, bacaklarım titreyerek merdivenleri indim. Arkadaşlarım arabayla geldi. Dışarıda durmak daha mantıklı gelmişti bize. Konuştuk mu, nereye gittik, hatırlamıyorum bile. Tek bildiğim, korkunun bir an bile peşimi bırakmadığıydı.
Ve sonra tekrar karanlık bastı. Ama bu sefer farklıydı. Daha yoğun, daha boğucu, kaçamayacağın bir karanlık.
Eve geri döndük. Kapıyı kilitledik, sanki bir işe yararmış gibi. Televizyonu açtık. Haber kanallarında bilim insanlarının solgun yüzleri görünüyordu. Konuşuyorlardı. "Uzaylılar buradalar," diyordu biri. Ama en korkutucu olan kısmı, arkadan yankılanan diğer ses eklemişti:
"Bizim göremeyeceğimiz bir enerji düzeyindeler. Ama bizi görüyorlar."
O an nefes almayı unuttum.
İşte, son.
Dünya, tanıdık olduğu kadar yabancı bir yere dönüşmüştü.
---
Uyanma vakti okuyucularım!
Oh hahah, welcome Leek! it's so nice to see you around here :)
YanıtlaSilThank you so much for this kind comment. I don’t always remember my dreams either, but they are usually vivid and… scary... I guess that's why I remember them:)
Valla uyandığımda portaldan gelen dünyanın göz yanılsaması olduğunu düşündüm ya da hikaye olarak uyarlamam gerekirse böyle açıklardım. Hani uzaylıları göremeyeceğimiz bir enerji seviyesindeler ya. Gözümüzle oyun oynanıyor gibi. :)
YanıtlaSilÇok nadir oluyor o, devamını görme yani. 2 kere filan olmuştur herhalde hayatımda. Zor yani. :)
Teşekkür ederim. Ben çok görüyorum maceralı ya da korkunç rüya ya... Hmm kendine ses atmak da iyi fikirmiş... :)
YanıtlaSil